BİR BAŞKA DÜNYA
Gri veya kızıl renkli milyonlarca gök cisminin arasında soluk mavi bir top gibi parlayan dünyamızı, birçoğunun adını bile bilmediğimiz sayısız türdeki canlılarla paylaşıyoruz. Bu canlılardan, insan varolmazdan evvelki aşamada evrim bilincinde yerini alan hayvan adı verilen varlığın yaşantımızdaki önemi hiç şüphesiz çok büyüktür. Ama gezegenin gözlemcisi, bir bakıma "gerçek tek efendisi" konumundaki insanların akıl almaz sorumsuz faaliyetleri yüzünden, sayılarında gözle görülebilir bir azalma meydana gelmektedir.
"Life Counts" adlı bir kitap hazırlayarak dünya yüzünde yaşayan tüm türlerin ilk nüfus sayımını yapan çevre bilimciler, hayvanlar alemi ile ilgili dokümanterleri bir araya getirebilmeyi başardılar,
Bu kitap, 1998 yılında çevreci örgütlerin katılımıyla oluşturulan World Conservation Centre'a (WCMC) bağlı olarak çalışan üç bin bilim adamının doksan ülkeden yolladığı verilere dayanarak oluşturuldu.
Eserde bir hayli enteresan bulgular var:
"Sadece 9.500 karınca türü için on katrilyon 'örnek' inceleyen biyologlar, doğal hayatı korumak için önce onu tanımak gerektiği görüşünde."
"Dünyadan bugüne dek (Sultan Süleyman dahil) 106 milyar insan gelip geçti."
"Yeryüzünde yaşayan hayvan türü 175 milyar".
"Dünyada kişi başına 500 ağaç, 50 kuş ve 1 trilyon bakteri düşüyor. "
"Kenya' daki Amboseli parkındaki her bir aslan, yılda 27 bin dolar (yaklaşık 15 milyar lira) turizm geliri sağlıyor."
"Otuz nadide hayvan türü, artık sadece hayvanat bahçesinde yaşıyor."
Bir ABD'li, ölünceye dek on üç sığır yiyor"
"Dünyadaki bütün karıncalar bir araya gelse, dünyadaki bütün insanların toplam ağırlığından daha ağır çeker. " gibi...
İnsanların hayvanlarla ilişkisi, ilkçağ mağara ressamlarının favorisi olan hayvan figürlerinden, La Fontaine masallarına, sanat, spor, eğlence ve taşımacılıktan, evlerde değerli bir konuk ve dost, hatta psikolojik tedavilerde terapi aracı olarak kabul edilme noktalarına kadar uzanmaktadır.
Köpeklerin görme özürlülerin gözü olduğunu bilmeyen var mıdır?
Ayrıca insan psikolojisinden anladıkları da tüm hayvan dostları tarafından bilinir. Çoğu araştırmacı, insanlarla ilgili çıkarımlarda bulunabilmek için bu sadık hayvanlardan yararlanmıştır.
Dış ülkelerde hayvan davranışlarını anlamak bir ekol olarak kabul ediliyor. Araştırmalar, organik olmayan psikolojik bozuklukların kökeninde, canlıların temel içgüdüleri ile bulundukları ortamın uyum sağlayamaması faktörünün bulunduğunu gösteriyor. Bu duruma en tipik örnek ise, köpeklerdeki saldırganlık olarak gösteriliyor.
Biraz da farklı hayvan türlerine ve özelliklerine göz atalım isterseniz;
Örneğin, Latince adı "Girraffa camelopardais" olan Zürafalar... Hayli ilginç görünüşleriyle, asırlardır insanların bakışlarını üzerlerinde toplamışlar. Afrika'dan gemiyle kırk gün süren bir yolculukla Marsilya limanına getirilen ve oradan Paris'in Botanik Bahçesine götürülen zürafayı altı ay içinde tam 600.000 insan ziyaret etmiş.
(1) Sürüler halinde dolaşan, su içmek için yaklaşık altı metre indirmek zorunda kaldıkları uzun boyunları ve çok keskin gözleri ile uzakları görebilen bu hayvanları tan vaktinde, ağaçların çevresinde dolaşırken görebilirsiniz. Beslenme süreleri yirmi saati, tükettikleri bitki miktarı da otuz kiloyu bulmaktadır. On iki kilo ağırlığında, dakikada altmış litre kan pompalayabilen bir kalbi olan ve geviş getirmeleri ile tanınan zürafaların midelerinde dört ayrı bölüm bulunur. Ortalama ömürleri yirmi-yirmi beş yıldır. Yüzme bilmiyorlar... Yetişkinleri, sadece ormanlar kralı aslan tarafından avlanabiliyor ve tekmelerini birbirlerine karşı asla kullanmıyorlar.
Ya insan kulağının algılayamayacağı büyüklükte (20.000 Hertz ve üstü
ses dalgaları yayan denizlerin sevimli hayvanı yunusun kendine özgü yaşamı hakkında bilginiz var mı?
Ondaki bu yayın, başın ön kısmında "kavun" olarak adlandırılan bölgeden kaynaklanır. Böylece, kafasını hareket ettirerek dalgaları istediği yöne kanalize edebilmektedir. Yunuslar, nefes alışlarında ciğerlerinin % 80-90' ını havayla doldururlar. Oysa çoğu insan için bu yüzde, yunuslara oranla daha azdır. Yunuslarda nefes almak, insanlarda veya diğer kara memelilerde olduğu gibi refleks şeklinde değildir. İradeye dayanan bir olgudur. Yani, biz nasıl ki fizyolojik bir eyleme, örneğin yürümeye karar verebiliyorsak, onlar da nefes almaya karar verir. Uyku sırasında beynin sağ ve sol yarım kürelerini yaklaşık on beş dakika arayla nöbetleşe kullanırlar. Bir yarım küre uyurken, diğer yarım küre, yüzeye çıkararak hayvanın nefes almasını kontrol eder. Ağızlarındaki gagaya benzer uzantı ise sudaki hareketlerini kolaylaştırmaya yarar... Yunuslar çok büyük gruplar halinde yaşarlar. Güvenli bir koruma için dişiler ve yavrular grubun ortasında yer alır. Topluluğun hasta üyesi yalnız bırakılmaz, ölene kadar koruma altında tutulur. İnsanlarda dahi ender görülebilen bu dayanışma, yeni bir yavru aralarına katıldığı ilk günden itibaren başlar. Yunuslar, insanlarla kıyaslanmayacak kadar derin sulara dalabilirler.
Ama, rekor, balinagillerden Amber balığına aittir. Bu balık, bir nefes alışta tam üç bin metre dalabilir. Gerek yunuslar gerekse balinalar böyle dalışlara uygun bir tasarımda yaratılmışlardır. Palet şeklindeki kuyruklar, derinlere dalmayı ve su yüzüne çıkmayı kolaylaştırmıştır. Hayvan derine daldıkça üzerindeki suyun ağırlığı artar. Basıncı dengelemek için ciğerlerinin içindeki hava basıncını yavaş yavaş artırır. Ancak, sudaki basınç da git gide çok yüksek derecelere çıkmaktadır. İnsan ciğerine uygulansa, yırtıp parçalayabilecek bu tehlikeye karşı yunusların vücutlarında çok özel bir koruma vardır.(2)
Hayvanların, yeterince gıda alma ve yaşayabilmeyi sağlayan doğa dengesindeki (eko sistemde) görevleri de konumuzun önemli bir boyutunu oluşturmakta...
(National Geographic dergilerinde denge unsurunu yansıtan sisteme ait dokümanlar bulunmaktadır.)
Örneğin, mevsime göre böcekler iyi gıda alamamışsa, kuşlar daha az yiyecek bulacaktır. Böceklerin çoğalması, kuşların daha iyi beslenmesini sağlayacaktır. Veya ıstakoz tipi böceklerle beslenen timsahların yok edilmesi, bu tür hayvanların çoğalarak balık yumurtalarına zarar vermelerine, dolayısıyla da balıkların azalmasına yol açacak, (3) buna bağlı olarak da balıkçılık sektörü zarar görecektir.
O beğenmediğimiz, görünce içimizi kaldıran yer solucanları, delik deşik ederek toprağın havalandırılmasına yardımcı olurlar.(4) Bazı amipler de su ve topraktaki mikroplarla beslenerek ekolojik dengeyi koruma görevi üstlenirler.
İskoçya'da; eğrelti otları ve aralarında yaşayan haşerelerle yıllarca zarara uğrayan meşe ve çam ormanlarını kurtarmak için domuzlar kullanılmıştır. Ormana bırakılan domuzlar, otları ve haşereleri yiyerek ağaçların nefes almasını temin etmişlerdir.
Bir başka örnek de Afrika'dan... Bu kıtada yaşayan hayvan yiyen bir karınca türünün, deney sırasında kobay tavşandan yayılan virüs sebebiyle hastalanan diğer çok sayıdaki tavşanı yiyerek salgının yayılmasını önlediği tespit edilmiştir.
Ayrıca, beslenme ve sağlıklı kalmada hayvansal gıdanın, dolayısıyla hayvanların önemini göz ardı etmemiz mümkün değildir. Tavuğun yumurtası, ineğin sütü, özellikle arının balındaki şifa nasıl inkar edilebilir?
İnsanın doğal yapısı ve sağlığında olduğu kadar düşünce ve inanç dünyasında da asırlarca yer etmiş bu canlılar...
Örneğin, Astrolojide, burçları tasvir etmede kullanılan figürlerin çoğunluğunu hayvan sembolleri oluşturmaktadır.
Değişik kültürlerde kutsal sayılan çeşitli hayvanlar, totem, yani tapınma aracı olarak benimsenmiştir.
Tarih boyunca çeşitli tapınma biçimleri, insan/hayvan simgesi ile irtibatlı olmuştur.
Hindularda 'inek', Meksika Azteklerinde 'yılan'. Mısırlılarda ise 'Apis Öküzü', tanrı olarak kabul edilen hayvanlar arasındadır
Mitolojik devirlerde insan ruhunun hayvan bedenine girdiğine inanılırdı. Günümüzde bile Afrika'da, Büyük Okyanus'un bazı adalarında değişik hayvanlara tapınma devam etmektedir.
Batıl inançlarda, "hurafe" diye adlandırabileceğimiz bazı oluşlarda, sihir ve büyülerde konsantrasyon aracı olarak kara kurbağa, kara kedi, kara tavuk, beyaz at, yılan gibi hayvanlar kullanılır.
Evrimleşmede denge unsuru olduğu kabul gören ve mutlak şuurun insan denen son halkayı oluşturmasına basamak teşkil eden hayvan adlı mahlukun değeri bilinmeli, doğa bünyesindeki yeri korunmalıdır.