İ
   
 
  FORUM ÜYELİK
=> Daha kayıt olmadın mı?

FORUM ÜYELİK - ARAŞTIRMALAR

Burdasın:
FORUM ÜYELİK => Okuma => ARAŞTIRMALAR

<-Geri

 1 

Devam->


ADMIN
(şimdiye kadar 24 posta)
01.03.2009 16:38 (UTC)[alıntı yap]
BİR BAŞKA DÜNYA

Gri veya kızıl renkli milyonlarca gök cisminin arasında soluk mavi bir top gibi parlayan dünyamızı, birçoğunun adını bile bilmediğimiz sayısız türdeki canlılarla paylaşıyoruz. Bu canlılardan, insan varolmazdan evvelki aşamada evrim bilincinde yerini alan hayvan adı verilen varlığın yaşantımızdaki önemi hiç şüphesiz çok büyüktür. Ama gezegenin gözlemcisi, bir bakıma "gerçek tek efendisi" konumundaki insanların akıl almaz sorumsuz faaliyetleri yüzünden, sayılarında gözle görülebilir bir azalma meydana gelmektedir.

"Life Counts" adlı bir kitap hazırlayarak dünya yüzünde yaşayan tüm türlerin ilk nüfus sayımını yapan çevre bilimciler, hayvanlar alemi ile ilgili dokümanterleri bir araya getirebilmeyi başardılar,
Bu kitap, 1998 yılında çevreci örgütlerin katılımıyla oluşturulan World Conservation Centre'a (WCMC) bağlı olarak çalışan üç bin bilim adamının doksan ülkeden yolladığı verilere dayanarak oluşturuldu.
Eserde bir hayli enteresan bulgular var:
"Sadece 9.500 karınca türü için on katrilyon 'örnek' inceleyen biyologlar, doğal hayatı korumak için önce onu tanımak gerektiği görüşünde."
"Dünyadan bugüne dek (Sultan Süleyman dahil) 106 milyar insan gelip geçti."
"Yeryüzünde yaşayan hayvan türü 175 milyar".
"Dünyada kişi başına 500 ağaç, 50 kuş ve 1 trilyon bakteri düşüyor. "
"Kenya' daki Amboseli parkındaki her bir aslan, yılda 27 bin dolar (yaklaşık 15 milyar lira) turizm geliri sağlıyor."
"Otuz nadide hayvan türü, artık sadece hayvanat bahçesinde yaşıyor."
Bir ABD'li, ölünceye dek on üç sığır yiyor"
"Dünyadaki bütün karıncalar bir araya gelse, dünyadaki bütün insanların toplam ağırlığından daha ağır çeker. " gibi...

İnsanların hayvanlarla ilişkisi, ilkçağ mağara ressamlarının favorisi olan hayvan figürlerinden, La Fontaine masallarına, sanat, spor, eğlence ve taşımacılıktan, evlerde değerli bir konuk ve dost, hatta psikolojik tedavilerde terapi aracı olarak kabul edilme noktalarına kadar uzanmaktadır.
Köpeklerin görme özürlülerin gözü olduğunu bilmeyen var mıdır?
Ayrıca insan psikolojisinden anladıkları da tüm hayvan dostları tarafından bilinir. Çoğu araştırmacı, insanlarla ilgili çıkarımlarda bulunabilmek için bu sadık hayvanlardan yararlanmıştır.
Dış ülkelerde hayvan davranışlarını anlamak bir ekol olarak kabul ediliyor. Araştırmalar, organik olmayan psikolojik bozuklukların kökeninde, canlıların temel içgüdüleri ile bulundukları ortamın uyum sağlayamaması faktörünün bulunduğunu gösteriyor. Bu duruma en tipik örnek ise, köpeklerdeki saldırganlık olarak gösteriliyor.

Biraz da farklı hayvan türlerine ve özelliklerine göz atalım isterseniz;
Örneğin, Latince adı "Girraffa camelopardais" olan Zürafalar... Hayli ilginç görünüşleriyle, asırlardır insanların bakışlarını üzerlerinde toplamışlar. Afrika'dan gemiyle kırk gün süren bir yolculukla Marsilya limanına getirilen ve oradan Paris'in Botanik Bahçesine götürülen zürafayı altı ay içinde tam 600.000 insan ziyaret etmiş.
(1) Sürüler halinde dolaşan, su içmek için yaklaşık altı metre indirmek zorunda kaldıkları uzun boyunları ve çok keskin gözleri ile uzakları görebilen bu hayvanları tan vaktinde, ağaçların çevresinde dolaşırken görebilirsiniz. Beslenme süreleri yirmi saati, tükettikleri bitki miktarı da otuz kiloyu bulmaktadır. On iki kilo ağırlığında, dakikada altmış litre kan pompalayabilen bir kalbi olan ve geviş getirmeleri ile tanınan zürafaların midelerinde dört ayrı bölüm bulunur. Ortalama ömürleri yirmi-yirmi beş yıldır. Yüzme bilmiyorlar... Yetişkinleri, sadece ormanlar kralı aslan tarafından avlanabiliyor ve tekmelerini birbirlerine karşı asla kullanmıyorlar.

Ya insan kulağının algılayamayacağı büyüklükte (20.000 Hertz ve üstü ses dalgaları yayan denizlerin sevimli hayvanı yunusun kendine özgü yaşamı hakkında bilginiz var mı?
Ondaki bu yayın, başın ön kısmında "kavun" olarak adlandırılan bölgeden kaynaklanır. Böylece, kafasını hareket ettirerek dalgaları istediği yöne kanalize edebilmektedir. Yunuslar, nefes alışlarında ciğerlerinin % 80-90' ını havayla doldururlar. Oysa çoğu insan için bu yüzde, yunuslara oranla daha azdır. Yunuslarda nefes almak, insanlarda veya diğer kara memelilerde olduğu gibi refleks şeklinde değildir. İradeye dayanan bir olgudur. Yani, biz nasıl ki fizyolojik bir eyleme, örneğin yürümeye karar verebiliyorsak, onlar da nefes almaya karar verir. Uyku sırasında beynin sağ ve sol yarım kürelerini yaklaşık on beş dakika arayla nöbetleşe kullanırlar. Bir yarım küre uyurken, diğer yarım küre, yüzeye çıkararak hayvanın nefes almasını kontrol eder. Ağızlarındaki gagaya benzer uzantı ise sudaki hareketlerini kolaylaştırmaya yarar... Yunuslar çok büyük gruplar halinde yaşarlar. Güvenli bir koruma için dişiler ve yavrular grubun ortasında yer alır. Topluluğun hasta üyesi yalnız bırakılmaz, ölene kadar koruma altında tutulur. İnsanlarda dahi ender görülebilen bu dayanışma, yeni bir yavru aralarına katıldığı ilk günden itibaren başlar. Yunuslar, insanlarla kıyaslanmayacak kadar derin sulara dalabilirler.
Ama, rekor, balinagillerden Amber balığına aittir. Bu balık, bir nefes alışta tam üç bin metre dalabilir. Gerek yunuslar gerekse balinalar böyle dalışlara uygun bir tasarımda yaratılmışlardır. Palet şeklindeki kuyruklar, derinlere dalmayı ve su yüzüne çıkmayı kolaylaştırmıştır. Hayvan derine daldıkça üzerindeki suyun ağırlığı artar. Basıncı dengelemek için ciğerlerinin içindeki hava basıncını yavaş yavaş artırır. Ancak, sudaki basınç da git gide çok yüksek derecelere çıkmaktadır. İnsan ciğerine uygulansa, yırtıp parçalayabilecek bu tehlikeye karşı yunusların vücutlarında çok özel bir koruma vardır.(2)

Hayvanların, yeterince gıda alma ve yaşayabilmeyi sağlayan doğa dengesindeki (eko sistemde) görevleri de konumuzun önemli bir boyutunu oluşturmakta...
(National Geographic dergilerinde denge unsurunu yansıtan sisteme ait dokümanlar bulunmaktadır.)
Örneğin, mevsime göre böcekler iyi gıda alamamışsa, kuşlar daha az yiyecek bulacaktır. Böceklerin çoğalması, kuşların daha iyi beslenmesini sağlayacaktır. Veya ıstakoz tipi böceklerle beslenen timsahların yok edilmesi, bu tür hayvanların çoğalarak balık yumurtalarına zarar vermelerine, dolayısıyla da balıkların azalmasına yol açacak, (3) buna bağlı olarak da balıkçılık sektörü zarar görecektir.
O beğenmediğimiz, görünce içimizi kaldıran yer solucanları, delik deşik ederek toprağın havalandırılmasına yardımcı olurlar.(4) Bazı amipler de su ve topraktaki mikroplarla beslenerek ekolojik dengeyi koruma görevi üstlenirler.
İskoçya'da; eğrelti otları ve aralarında yaşayan haşerelerle yıllarca zarara uğrayan meşe ve çam ormanlarını kurtarmak için domuzlar kullanılmıştır. Ormana bırakılan domuzlar, otları ve haşereleri yiyerek ağaçların nefes almasını temin etmişlerdir.
Bir başka örnek de Afrika'dan... Bu kıtada yaşayan hayvan yiyen bir karınca türünün, deney sırasında kobay tavşandan yayılan virüs sebebiyle hastalanan diğer çok sayıdaki tavşanı yiyerek salgının yayılmasını önlediği tespit edilmiştir.

Ayrıca, beslenme ve sağlıklı kalmada hayvansal gıdanın, dolayısıyla hayvanların önemini göz ardı etmemiz mümkün değildir. Tavuğun yumurtası, ineğin sütü, özellikle arının balındaki şifa nasıl inkar edilebilir?

İnsanın doğal yapısı ve sağlığında olduğu kadar düşünce ve inanç dünyasında da asırlarca yer etmiş bu canlılar...
Örneğin, Astrolojide, burçları tasvir etmede kullanılan figürlerin çoğunluğunu hayvan sembolleri oluşturmaktadır.
Değişik kültürlerde kutsal sayılan çeşitli hayvanlar, totem, yani tapınma aracı olarak benimsenmiştir.
Tarih boyunca çeşitli tapınma biçimleri, insan/hayvan simgesi ile irtibatlı olmuştur.
Hindularda 'inek', Meksika Azteklerinde 'yılan'. Mısırlılarda ise 'Apis Öküzü', tanrı olarak kabul edilen hayvanlar arasındadır
Mitolojik devirlerde insan ruhunun hayvan bedenine girdiğine inanılırdı. Günümüzde bile Afrika'da, Büyük Okyanus'un bazı adalarında değişik hayvanlara tapınma devam etmektedir.
Batıl inançlarda, "hurafe" diye adlandırabileceğimiz bazı oluşlarda, sihir ve büyülerde konsantrasyon aracı olarak kara kurbağa, kara kedi, kara tavuk, beyaz at, yılan gibi hayvanlar kullanılır.

Evrimleşmede denge unsuru olduğu kabul gören ve mutlak şuurun insan denen son halkayı oluşturmasına basamak teşkil eden hayvan adlı mahlukun değeri bilinmeli, doğa bünyesindeki yeri korunmalıdır.



ADMIN
(şimdiye kadar 24 posta)
01.03.2009 16:40 (UTC)[alıntı yap]

SOKRATES

Yunanlı filozof Sokrates, İsa’dan önce 399-470 yılları arasında, Atina’da yaşadı. Genellikle, ahlak felsefesinin, yani değer öğretisinin kurucusu olarak bilinse de ondan asıl geriye kalan, kişilere özlerinin ne olduğunu göstermeye yönelik bir çalışmadır. Yaşamının ilk safhalarında doğa bilimleriyle, canlı varlıkların üremesi ve kaybolup gitmesi olgusuyla ilgilenen düşünür, dialog sanatı veya diyalektikle de insanlara, bilgiye sahip olduklarını sanmanın bir yanılgı olduğunu kanıtlıyordu.
Her zaman yazma yerine konuşmayı ve sorgulamayı tercih etti. Hakikate ortak bir çabayla ulaşabileceğine inandığı için, etrafındakilerle sürekli dialog halindeydi. Her şeyden önce, insanın kendi nefsinin mahiyetini bilmesi gerektiğini savunup “kendini bil” sözünü bir tarz olarak kabul etmişti.
İlahi bir sesin kendisini kötülüklerden koruduğunu ileri süren Sokrates’in yaşam öyküsünden kendisine ara sıra cezbe geldiği anlaşılmaktadır.
O, Allah’a inancı oluşturan faktörleri “aşk ve akıl”olarak nitelendirirken Evrendeki tertip ve düzeni Allah’ın varlığına en büyük delil olarak göstermiştir. Ona göre, Evrende her şey bir gayeye yönelmiştir. Tesadüf denen bir oluş yoktur. Kainatı düzene sokan bir Sani-i Alem vardır; bu Sani-i Alem (Yaratan) tektir. Her şeyi görüp her şeyi işitir. Her yerde hazır ve nazırdır. İşte bu, alem ruhudur; ancak insan ona duygularıyla ulaşamaz. O’nun aklı aleme yayılmış ve bütün eşyayı kapsamıştır. İlahi ilim, her şeyi bir anda kapsar. Yalnız bir tek akıl vardır; her akıl sahibi aklını buradan almıştır. Bu sebeple, o Allah’tır. Allah, ruhları olduğu gibi görür.
İnsan, Evrenin tümel aklından nasibini almıştır. Böylece, eşyanın mahiyetini mümkün olduğu ölçüde bilebilir. Çünkü insan, alemlerin merkezidir. Bir bakıma Allah’ın tecellisidir
“Sır” denen bir gerçek vardır. İnsana ancak Allah’ın tecellisi oranında sır çözme yetkisi verilmiştir. Allah, onlara gaybından gelen seslerle veya göğe ait şekillerle, ilham yoluyla bu sırlara ait bilgileri açıklar. Onların hem dışlarını hem içlerini nurlandırır.
“En önem taşıyan şey, insanın ruhudur; çünkü bu ruh, alemin tümel ruhundan bir parçadır, ezeli ve ebedi vasıflara haizdir” diyen Sokrates, “akli ruhiyatın” kurucusu olarak da kendinden söz ettirir.
Ona göre, alem ruhunun bir parçası olan insan ruhu, ölümsüzdür. Dolayısıyla, bir ahiret yaşamı vardır ve Allah ile insan arasında sürekli bir iç hesaplaşma bulunmaktadır. Bu yüzden insanlar, ancak ihtiraslarından kurtularak kendilerini arınmış bulurlar.
İnsan, kainat üzerindeki diğer

yaratıklardan üstündür. Bu üstünlüğü, akıldan en ziyade pay almasından ve diğer yaratıklarda görülmeyen düşünce fonksiyonlarından kaynaklanmaktadır. Kainat insanda, insan da Allah’ta gayelenmiştir.
İnsanın arınma ihtiyacını hissetmediği ve ruhsal yaşamını asla değerlendiremediği bir ortamdan yaklaşık iki bin beş yüz yıl önce yaşamış olan, ayrıca bugünkü teknolojinin nimetlerinden yoksun konumu akıl fonksiyonu ile değerlendirebilen bu felsefecinin görüşleri, günümüzde dahi yaşantımıza yön verecek ve ışık tutacak niteliktedir.
ADMIN
(şimdiye kadar 24 posta)
01.03.2009 16:41 (UTC)[alıntı yap]
Sağlık ve Bilgisayar

Mütemadiyen bilgisayar ortamındayız. Nereye gitsek, ne yapsak bilgisayarlarla yapıyoruz tüm işlerimizi. Bilgisayarların insan hayatına girdikten sonra kazandırdığı harikaları şöyle bir düşünün... Bir de götürdüklerini buyrun okuyun... Sigortacılık dünya ticaretinde neden önemli yer tutuyor? Durun ben söyleyeyim: İnsanın elindeki en değerli şey sağlık. İşte bu yüzden. Şu an sahip olduklarınızdan herhangi birini kaybedeceğinizi öğrenseniz en üzüleceğiniz, sağlığın kaybıdır değil mi? Yeni versiyonun bir atasözü açıklıyorum: “Sağlıklı bilgisayar kullanılan ortama, doktorlar girmez”.

O çok önem verdiğimiz sağlığımız, rutin işlerimizde, yapılacak işler arasında giderek sıra kaybederek, unutulmaya varana kadar ihmal ediliyor. Şu andan itibaren beynimize yeni bir komut veriyoruz: “Her dem sağlığını göz önüne al bilgisayar kullanırken,” diyoruz. Sonra da yapılacak şeylere bir bakalım.

Bir bilgisayar kullanıcısı, hayatının 18 bin saatini bilgisayar başında geçiriyor. Bu da koskoca bir 24 ay demek, dur-durak bilmeden çalışırsak. Önceden, sanayileşme ile birlikte doktorlara yeni kazanç kapıları açılmaya başlandı. Ağır işlerde çalışan birçok insan, hastalıklar ve sakatlanmalar yaşıyordu. Şimdi tabiri caizse; sabahtan akşama kadar masa başında oturarak çalışan insanların başına geliyor bu rahatsızlanmalardan bazıları. İnsanlar bazen bunun farkında olmaz, bir şekilde akşam eve döndüklerinde, yorgunum, belim ağrıyor, kollarım ağrıyor, gözlerim yanıyor tarzındaki şikayetleri aslında tümden bilgisayar ortamlarının suçu. Bizim suçumuz ise yeterince karşı koyamamamız. İşte karşı koyma betimleri:

Tekrar yapılan hareketler
Klavyeyi kullanmak,bilek hareketleri, fareyi tık-tıklamak, sağa sola götürmek son derece kolay ve yorucu olmayan hareketler olarak gözlemlenebilir. Ama,çalışanlar uzun süre bu ortamlarda kaldıklarında disk kaymaları, kasılmalar, geçici felçler yaşayabilirler. Bu yüzden ağrımalar hissettiğinizde, çalışmaya bir müddet mutlaka ara vermeniz gerekiyor.

Çalışma atmosferi
Oturduğunuz koltukları, yüksekliği ayarlanabilen, sırt desteği olan ve yumuşak minderli şekilde seçmek doğru olur. Monitörlerin göz hizasının biraz altında ve tam karşınızda olması gerekiyor. Kollar klavye için masaya uzatıldığında, masaya değmeden 90 derecelik bir açıda olmalıdır. Bilgisayar masası sahibi olmak bu durumda iyi olacaktır.

Bilgisayara bakarken
Bilgisayar karşısında dik oturmak çok önemlidir. Yazı yazarken de parmakları tuşlara dokunurken kasmamalı ve yavaşça dokunulmalıdır. Önemli noktalardan bir tanesi de yazı yazarken kollar ve eller masaya dokunmamalıdır ki, maalesef hepimiz ilk başta bunu yapıyoruz.

Omuzlar her zaman rahat bırakılmış ve sırt desteklenir biçimde olmalıdır. Bileklerin ağrımaması için eller ve kollar aynı düzlemde olmalıdır. Bilekler eğimli halde yazı yazmak bir müddet sonra acı vermeye başlar. Ayaklar her zaman yere değmelidir. Karıncalanmalara neden olabilir.

Göz bozuklukları
Bence en önemli risklerden biridir. Uzun sürelerde bilgisayar başında kalarak göz sağlığımıza sekte vurmuş oluruz. Bu rahatsızlıklar genelde, baş ağrısı, gözlerde yorgunluk hissi, yanma, batma ve kızarıklıklarla gösterir kendini. 4-5 saat bilgisayar kullanan birinin gözlerinde bu sayılan rahatsızlıklar kendini gösterir. Aslında yeni jenerasyon monitörler daha az radyasyon yayarak, yüksek tazeleme hızı gibi nedenler sayesinde daha az zarar vericidir, ama tamamen de ortadan kalkmamıştır bu durum. Gözlerinde zaten rahatsızlık olanların bilgisayar kullanırken kesinlikle gözlüklerini ya da lenslerini kullanmaları gerekir.

Bunun devamı olacak ikinci yazımızda da yapılması gereken egzersizlere değineceğiz.

ADMIN
(şimdiye kadar 24 posta)
01.03.2009 16:43 (UTC)[alıntı yap]
ilginç araştırmalar ve sonuçları

İLginç araştırmalar ve sonuçları
- Bir yılan 3 yıl uyuyabilir.

- Bal bozulmayan tek gıdadır.

- Ördeğin sesi yankı yapmaz.

- Denizyıldızlarının beyni yoktur.

- Üzüm mikrodalga fırında patlar.

- İnsan yılda en az bin 460 rüya görür.

- İçtiğimiz sular 3 milyar yaşındadır.

- Karınca iki hafta su altında yaşayabilir.

- İnsan kalbi dakikada 60-80 defa çarpar.

- "Pi" sayısının bir milyarıncı rakamı 9'dur.

- Dünyada insanlardan daha çok tavuk var.

- İnsanın kalça kemiği betondan daha sağlamdır.

- Türkiye'de Mehmet adında 1 milyon 229 kişi var.

- Sabahları elma kahveden daha fazla uykunuzu açar.

- Yerçekimsiz ortamda mum alevi küre şeklinde olur.

- Otomobil sayısı insan sayısından 3 kat daha hızlı artıyor.

- Doğum gününüzü en az 9 milyon kişiyle paylaşıyorsunuz.

- Bir bardak sıcak su, buzdolabında soğuk sudan daha çabuk donar.

- Dünyada bir yılda gerçek paradan daha fazla Monopol parası basılıyor.

- Eksi 90 derecede nefesimiz, havanın ortasında donar ve düşer.

- Vücudumuzdaki tüm damarları uç uca ekleseniz 19 bin 200 kilometre eder.

- Çin'de İngilizce konuşan kişi sayısı Amerika'dan daha fazladır.

- Elma, soğan ve patatesin tadı aynıdır. Fark sadece tamamen kokularından kaynaklanır. Aslında hepsi tatlıdır.

"ABD'DE BİRÇOK OTELDE 13. KATTA ODA BULUNMAZ"

- 13 rakamının uğursuz olarak bilinmesi nedeniyle ABD'de birçok otelde 13. katta oda bulunmaz.

- En uzun boylu insan 1940 yılında ölen 2.72 metre boyunda ABD'li R.P. Wadlow olmuştur.

- Kibrit kutusu büyüklüğündeki altın külçesi yufka gibi açılarak bir tenis kortu büyüklüğüne kadar yırtılmadan uzatılabilir.

- İnsan daha çok oksijen alabilmek ve vücudundaki karbon gazını boşaltmak için esner.

- İnsan bir günde 28-33 bin litre hava, 500-700 litre oksijen, 2 kilogram yiyecek tüketir.

- Dünyanın en hızlı kuşu boğazlı kırlangıçtır. 3 saniye süreyle saatte 128 km. sürate ulaşmıştır.

- Ünlü basketbolcu Michael Jordan bir yılda Nike'tan Nike'ın Malezya fabrikası personelinin hepsinden fazla para kazanıyor.

- ABD, Ohio'da lisans olmadan fare yakalamak yasaktır.

- Eğer aynı zamanda aksırır, hıçkırır ve gaz çıkarırsanız, patlarsınız.

- Aşık olduğumuzda beynimiz "phenylethylamine" üretir. Bu kalp atışınızı hızlandırır ve sizi mutlu yapar. Bu kimyasal madde çikolatada da vardır.

- Uzayda yerçekimi olmadığı için astronotlar ağlayamaz. Çünkü gözyaşı aşağı düşmez.

- Birinci Dünya Savaşı'nda Fransa ülkedeki tüm taksileri devraldı ve askerler cepheye bu taksilerle taşındı.

- 1994 Dünya Kupası'nda, Bulgaristan futbol takımının 11 oyuncusunun hepsinin isminin sonu "OV" ile bitiyordu.

- Sivrisinek kovucu spreyler sinekleri kovmaz, sizi gizler. Sivrisineğin alıcılarını bloke ederek sizin orada olduğunuzu anlamalarını engeller.

- Kahve sarhoş bir insanın ayılmasına yardımcı olmaz. Hatta çoğu zaman alkolün etkisinin artmasına yol açar.

- Kereviz yerken harcanan kalori, kerevizin içindeki kaloriden daha fazladır.

- Bir pire, kendi büyüklüğünün 150 kat yüksekliğine zıplayabilir. Bu oranı tutturmak için insanın yaklaşık 30 metre zıplaması gereklidir.

- Klinik ölüm sonrası insan 5 dakika içinde hayata geri getirilebilir. 5 dakika sonra beyin hücreleri ölmeye başlar, ama yine de bu süreyi 5 dakika daha uzatmak mümkündür.

- İnsan uzun süre bir böbrek ve bir akciğerle, midesiz, dalaksız yaşayabilir, ama karaciğersiz bir dakika bile yaşayamaz.

- Bir kilo limonda bir kilo çilekten daha fazla şeker vardır.



Bütün konular: 36
Bütün postalar: 25
Bütün kullanıcılar: 1429
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
 
yaprakhisar.tr.ggTOPlist
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol